Haber: Yaren Türüt

İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’nün gerçekleştirdiği webinar serisinin ilk konuğu, yazar, oyuncu ve yönetmen Ercan Kesal oldu. “Ercan Kesal ile Sinema Üzerine Söyleşi” adlı etkinlik Dr. Öğr. Üyesi Selin Kiraz Demir moderatörlüğünde Zoom üzerinden gerçekleştirildi. Nevşehir’in Avanos ilçesinde dünyaya gelen Türk hekim, oyuncu, yönetmen ve yazar Kesal, üniversite yıllarını tıp okuyarak geçirir. Kesal mesleğini layıkıyla icra ederken, içinde bir sinemacıyı büyütmeye devam eder ve hikayesi bu zamanlara kadar böyle gelir. Gençlik yılları ve öğrenim hayatının uzun bir zamanını İzmir’de geçirse de baba ocağı olan Avanos, onun içindeki sinemacıyı açığa kavuşturmasına vesile olur. Doğup büyüdüğü Avanos’un sinema adına çok özel bir coğrafyaya sahip olduğundan bahseden Kesal, kendi topraklarında film setlerini gördüğünü ve sinemayla ilk orada tanıştığını belirtiyor.

“Bu Dünyaya Bir Kez Geldik ve Provası Olmayan Bir Şey Yapıyoruz”

Uzun bir hekimlik geçmişinin ardından sinema sektöründe de başarılarını gözler önüne seren Ercan Kesal, hekim arkadaşları tarafından sinemacı, yönetmen arkadaşları tarafından da doktor olarak tanımlanıyordu. Sinema yolculuğunun onu nereye götüreceğini hep merak etti. Bunun üzerine Kesal’a “Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?” diye sorulduğunda; insanların unvanını söyleme mecburiyetinin çağımızın bir hastalığı olduğunu dile getirerek, tek bir şeyle kendini sınırlamanın, tarif etmenin ve o işin uzmanlığıyla yetişmenin, insanın kendi yaşamına haksızlık olduğunu ifade ediyor. Kesal cevabını “Yani bir insan birçok alanda elinden geldiğinde uzmanlaşmalı, hayatına sınırlar koymamalıdır” sözleriyle tamamlıyor.

“Hekim Olmasaydım, Sinemacı Olamazdım”

Sıradan bir Tıp Fakültesi öğrencisinin düzenli okuma antrenmanı olduğunu dile getiren Kesal, insanların ölünceye kadar yazmaları gerektiğini, bir yerde yayınlanmasa bile hiçbir emeğin karşılıksız kalmayacağını savunuyor. Kesal, yazdığı hikayelerin ona bütüncül düşünmeyi, işin sadece tek bir tarafının olmadığını öğrettiğini dile getirerek dinleyenlerini yazmaya teşvik etmeyi de ihmal etmiyor. Hekimliğinin ona oyunculuk mesleği için ilham verdiğini söyleyen Kesal, oyunculukta birçok karakteri canlandırırken o karakterin hikayesini her şeyiyle bir yere oturtup kanlı canlı hale getirdiğini; en sonunda o karakteri içine aldığını belirtiyor. Yapılan her işin sunduğu uzmanlaşma bariyerinin kırılması gerektiğini dile getiren Kesal, “Hekim olmasaydım hastalarımın hikayelerini yazamazdım, onlardan kendime sonuçlar çıkaramazdım” diyerek her mesleğin insana ayrı şeyler kattığını savunanlardan. Sinemaya “Üç Maymun” filminin senaristi olarak adımını atan Kesal, bunun yazmaktan çok okumakla ilgili bir şey olduğunu, yazmak için yeteneğin değil okumanın gerekli olduğuna dikkat çekiyor.

“Ben Bu Kurmaca Dünyayı Yaratabiliyorum”

Kesal, yazmaya başladığında ortaya bir şeyler koyabildiğini görmüş ve bunun bir çeşit armağan olduğunu düşünmüş. Söyleşi boyunca da dinleyicilerine yazmanın çok önemli bir eylem olduğunu dillendiren Kesal, senaryo yazmak isteyenlere bu yazma sürecinin aslında bir okuma süreci olduğunu söylüyor ve yazarlara tıkandıkları noktada pes etmeden okumaya devam etmeleri gerektiği yönünde önemli tavsiyelerde bulunuyor. Kesal bu konudaki sözlerini “Senaryosuz film olmayacaktır, birbirine benzer senaryolardan bizi ayıran özellik yazılanların gerçekten bizim hikayelerimiz olması” ifadeleriyle zenginleştiriyor.

“Sanatçı, Başkalarının Yanından Geçip Gittiği Şeyleri Fark Eden İnsandır”

Genelde senaryolar için hep görkemli hikayeler arandığını belirten Kesal, bunun sonunun hayal kırıklığıyla biteceğini, asıl sinemanın bu olmadığını savunuyor. Yaşadığımız her anın yeterince tuhaf ve şaşırtıcı olduğundan bahseden Kesal, dinleyicilerine o anların içindeki sinemayı bulup çıkartmalarını öneriyor. “Asıl sinema büyükçe bir romanın içindeki detaydır, daha önce rastlanılmamış bir hikayedir” diyen Kesal, genç senarist adaylarına çok film izlemelerini ve bol bol okuma yapmalarını öneriyor.

“Kendi Acısını Bilmeyen, Bir Başkasının Acısını İçselleştiremez”

“Her şey insanın kendisinde başlar. Bir insan kendini anlayamıyorsa, kendi iç sesine kulak vermiyorsa, karşısındaki insanı da anlayamaz, onun hikayesine, yaşantısına bakamaz. Buna empati de diyebiliriz aslında…” Tam da bundan dolayı Kesal, insanın ilk önce kendisine karşı cesur ve açık olması gerektiğine dikkat çekiyor. Yazmanın ve sinemanın insan için terapi süreci olduğundan, ışıklar kapanınca orada başka bir dünyayı izleyerek kendimize dair dersler çıkarmamız gerektiğinden bahsediyor.