Söyleşi: Ekincem Karataş

Pandeminin birinci dalgası sonrası sahne sahibi özel tiyatrolar aldıkları büyük darbe ile kapanma noktasına geldi. Hatta birçoğu kapandı. Neyse ki, 24. İstanbul Tiyatro Festivali pandemi koşullarına uyarak perdelerini açtı. Hem fiziki hem de çevrimiçi etkinlikler ile hazırlanan programın biletleri satışa sunulduktan kısa bir süre sonra tükendi. Ünlü tiyatro sanatçısı Cem Davran, pandemide özel tiyatroları değerlendirdi.

24. İstanbul Tiyatro Festivali pandemi koşulları ile perdelerini açtı. İçinde bulunduğumuz süreçten özel tiyatrolar nasıl etkilendi?

Cem Davran: Dünyanın her yerinde pandemi süreci çok önemli ve özel bir süreç. Bütün dünyada herkesin eşit yaşadığı bir durum. Bu gibi durumlardan önce kültür sanat faaliyetleri etkileniyor. İnsanlar önce tiyatro, sinema ve operaya gitmeyi bırakıyor. En son restoran ve bara gitmeyi bırakıyor. Zaten ilk darbede Türk tiyatrosu tarihinde almadığı yarayı aldı. Tam toparlanmaya başlarken ikinci, üçüncü yarayı aldı. Ama tabii dünyada da böyle oldu. Tek bir fark var. Onlarda maddi manevi çok güçlü bir devlet sistemi olduğu için onlar sanat önceliği kısmında yıkılmadılar. Bizde ise hayli zarar var. Hele ki açıklanan yeni yasaklardan sonra eminim kapanan özel tiyatro sayısı artacak. Tabii sahne sahipleri bu durumdan daha çok etkilenecek.

Çevrimiçi gösterimler pandemi sonrasında da kalıcı olacak mı bu? Başka bir deyişle çevrimiçi tiyatro literatüre girer mi?

CD: Yeni çalıştığımız bir oyun var. Bu arada özel bir tiyatro kurdum kendime: Davran Tiyatrosu. İlk oyunu online prömiyer şeklinde yapmayı konuştuk. Ama tabii bunlar geçici şeyler. Tiyatronun diğer sanat disiplinlerinden en büyük farkı birebir iletişime dayalı olması. Birazdan, 19.30’da oyun var. Birileri gelecek ve onlarla yeni bir enerji kuracağız, her seferinde yeniden başlayan canlı bir iş tiyatro. Dolayısıyla online, bu döneme dair bir fantezi. Hafif huzur verici, biraz da insanların bu süreçte delirmesini önleyici bir fantezi olarak görüyorum ben Kalıcı görmüyorum, dönemsel bir şey. Kalıcı olamaz.  

Özel tiyatro izleyicisi ile ödenekli tiyatro izleyicisi birbirlerinden çok mu farklı? Pandemi dahi olsa Şehir Tiyatroları sahneleri, açık olduğu süreçte kapalı gişe oynadı. Bu neden özel tiyatrolar açısından böyle olmadı?

CD: Ana cümle, özel tiyatro izleyici kitlesi ile ödenekli tiyatro izleyici kitlesinin birbirinden biraz farklı olması. Ben aslında Şehir Tiyatroları’ndan emekliyim. Kendi jenerasyonumun en eskilerinden, en kıdemlilerindenim. Dolayısıyla ödenekli tiyatro seyircisini de biliyorum. Bu oyunda ilk defa, tabii İBB çok doğru bir karar aldı. Bu pandemi sürecinde şerden hayır çıktı, özel tiyatrolara sahnelerini açtı. Dolayısıyla Şehir Tiyatroları seyircisi, seçmece özel tiyatrolar ile buluşmuş oldu. Teatral açıdan da bir kopukluk vardı tabii ama en önemli sorun ekonomikti. Şehir Tiyatroları devlet destekli kurumlar oldukları için bilet fiyatları daha uygun. Özel tiyatrolarda reel fiyatlar olduğu için günün ortalamasında insanlara zor gelebiliyor. Tercihler anlamında da biraz öyle tabii. Ama benim tanıdığım herkes özel tiyatroda oyun seyredenler ya da ödenekli tiyatroda oyun seyredenler, birbirlerini çok merak ederler aslında. Özel tiyatro seyircileri Şehir Tiyatroları’na gider ama Şehir Tiyatroları izleyicilerinin çoğunluğu özel tiyatro tercih etmez.  Ama merak eder. Bu şuradan da belli oluyor. Bu oyunun biletleri açılır açılmaz yarım saat içerisinde bitti. Pandemi koşullarındaki mesafeli koltuk düzeni olmasaydı da 45 dakika içinde bitecekti. Zaten Şehir Tiyatroları yönetimi de söylüyor bunu, özel tiyatrolara sahnelerini açmak çok doğru bir tercih oldu.

Bu oyun, oynandığı her yerde böyleydi. Kapalı gişe oynadı hep. Bir de isim değişikliği yaptınız. Sebebi nedir?

CD: Evet bu oyun, oynandığı her sahnede böyleydi. Tıklım tıklım oynayan bir oyun. Oyunun içeriğine gelince bu oyunun iki tane adı var. Ana adı “Erkekler, Futbol ve Dahası”, altında da “Üçü bir arada” yazardı.  Biz alttaki ismi ilk beş oyundan sonra yukarı aldık. Oyunun ana adını “Üçü Bir Arada” yaptık. Diğer ismi aşağı çektik çünkü içerikten ve görünümden dolayı herkes sadece futbol gibi düşündü. Oysaki bu oyunun kod adı ben de “Kadınlar, futbol ve dahası”. Yazar, içeriği alıp çok güncel olan futbol fonunun önüne koyduğu için bazılarını böyle yanıltabiliyor.

Araştırma ve okuma yapmadan önce açıkçası erkek erkeğe bir oyun olarak düşündüm afişten yola çıkarak. Ama derinliğinin farkına varınca şu soruyu sordum, size de sormak istiyorum. Hayat futbola benzer mi?

CD: İnsanların belli tutkuları vardır. Cebinde üç kuruş parası vardır ama düşünmeden iki buçuk kuruşu ile bilet alır maça gider. Futbolu arkaya almanın bir sebebi var. Futbol kitlelerin afyonu. Bir sürü şey üzerinden ticaret yapılıyor aslında. Fado, fiesta, futbol. Latin Amerika ülkelerinin halkı uyuşturmak için kullandıkları 3f kuralı. Aslında varlık sebebi biraz o. Onun üzerinden yaşam konuşuluyor. Yani hayatı futbola benzetmek ya da futbolu hayata benzetmek değil. Hayat futbola benziyor evet, hayat basketbola da benziyor ama oradaki insani dürtülerden yola çıkarak kaybeden insanların kendi hikayelerine dokunuyor.

Oyunda karakterler travmalarını çok rahat anlatıyorlar. Travmalarınızı rahat anlatabilir misiniz?

CD: Tiyatrocular için genelde, yani yalnız benim için değil, bu kolay bir şeydir. Ben kendi hayatımı severim, yani şükrederim hikayeme ama şükretmemin en önemli sebeplerinden biri hayatımın neredeyse tamamında tiyatro yapmış olmak ve tiyatronun bana böyle bir özellik kazandırmış olması. Kendi mahkememi çok güzel kurarım. Tiyatrocu biraz dillendirmeyi sever zaten. Ama tabi doğru teşhisi koyman lazım, en büyük yalanı kendine söylemiyor olmalısın. Okullarda tiyatro “mış” gibi yapmak hissi olarak anlatılıyor ya, bu sadece oyun esnasında kullanılan bir durum. Sahnedeyken bunu yapıp, kulise geçtikten sonra devam edemezsiniz, bu zaten mental bir yorgunluk verir.