Haber: İremnaz Aksoy

İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında, Ege Denizi’nde 30 Ekim 2020 Cuma günü saat 14.51’de meydana gelen 6.6 büyüklüğünde yaşanan deprem sonrası tüm Türkiye bir kez daha birlik oldu. Arama kurtarma ekipleri, itfaiye, polis, sağlık çalışanları ve gönüllü vatandaşlar enkaz altındakileri kurtarmak için var gücüyle çalıştı. Türkiye’nin her yerinden depremzedelere battaniye, yemek, giysi gibi temel ihtiyaç paketleri yollandı. Depremin 58’inci saatinde İdil Şirin, 65’inci saatinde Elif Perinçek, 91’inci saatinde Ayda Gezgin’in sağlıklı bir şekilde kurtarılması tüm Türkiye’yi sevinç gözyaşlarına boğdu.  

Kaybedilen canlar, Türkiye’yi yasa boğmakla birlikte oldukça büyük bir tepkiyi de doğurdu. Hasar alan ve yıkılan binaların müteahhit ve fenni mesullerinin de aralarında bulunduğu 9 kişi, emniyetteki gözaltı işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilip tutuklandı. Tutuklanan müteahhitler, “O zamanın şartlarına göre inşaat yaptık”, “Kolonları kaydıranlar sorumludur” gibi cümlelerle kendilerini savunmaya çalıştı.

İzmir depremi hakkında bazı sosyal medya hesaplarından nefret söylemi ifadeleri paylaşarak kamu huzurunu bozduğu belirlenen sahte hesapların asıl kullanıcıları, İzmir Emniyet Müdürlüğü tarafından yakalanarak gözaltına alındı. Sosyal medya kullanıcılarının asıl öfkesi, yıkılan binalarda ilk elden sorumlulukları olanlara yönelikti.

Twitter’da enkazdan sağ kurtarılanlar için saat başı hashtag oluşturuldu. 10’uncu saatte Günay Özışık, 58’inci saatte İdil Şirin, 65’inci saatte Elif Perinçek, 23’üncü saatte Ezel ve Elzem Perinçek ile 91’inci saatte Ayda Gezgin’in enkazdan çıkarılması dijital dünyada “mucize” olarak adlandırıldı. Öte yandan İzmir depremine dair pek çok fotoğraf karesi de sosyal medyada paylaşıldı. Televizyon kanalları çocukların yıkıntıdan çıkarıldıkları görüntüleri canlı yayınlarla aktardılar. Enkazdan sağ kurtarılan çocukların görüntüleri tanınmış yöneticiler, bazı belediyeler ve devlet kurumları tarafından dramatize edilmiş cümlelerle sosyal medya hesaplarında defalarca yayınlandı.

Peki, deprem travmasını yaşamış çocukların bu görüntülere maruz kalması, görüntülerin defalarca paylaşılması çocuk hakları açısından bize neler söylüyor? Uzmanlar bu konuda temkinli davranıyor.

“Bir Fotoğraf Karesi Bile İstismar Olabilir”

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Derneği Travma Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Serhat Nasıroğlu, bu karelerin travmayı hatırlatıcı ve rahatsız edici görüntüler olarak çocuğun karşısına çıkabileceğini söylerken ekliyor; “Son yıllarda büyük travmatik olaylar sonrasında duygusal olarak etkilendiğimiz ya da daha sık etkileşim alacağını düşündüğümüz için fotoğraf paylaşım sıklıkları artmaya başladı. Ne amaçla yapıldığından bağımsız olarak, öncelikle kendi hissetiğimizle birlikte yapılan paylaşımın çocuğa, ailesine ve bir başka kişiye ne hissettirdiğini de düşünmek gerekiyor. Bu düşünme süreci hızlı paylaşımın önemli olduğu bugünlerde çok zor farkındayım; ancak bazen ‘çocuğun acısını paylaşıyoruz’ diye gösterilen bir fotoğraf karesi aslında çocuk istismarı olabilir. Evet, “istismar” bize çok abartılı bir kelime gibi gelebilir ancak istismarın birçok çeşidi vardır ve bir çocuğun travma anında, örneğin enkaz altında kimliği belli olacak şekilde görüntüsünün paylaşılması, çocuk ruh sağlığı açısından uygun olmayacaktır. Fakat basın ve sosyal medyaya gelince işler farklılaşıyor. Maalesef ekran başında izlediğimiz bazı görüntüler çocukları deprem travmasına ek ikincil olarak olumsuz etkileyebilir. Çocuğun korku ve endişesini arttırabilir. Bu nedenle çocukla deprem konuşulmalı. Ancak deprem ile ilgili denetleyemediğimiz aşırı görsel ve işitsel uyarı verilmesinden kaçınılmalı.”

“Tepki Değil İlgi Gösterin” 

Ankara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nilgün Sarp da çocuklara yönelik psikolojik etkilere değiniyor. Sarp, “Depremin Çocuk Üzerindeki Etkileri, Çocuklarımıza Nasıl Yardımcı Olabiliriz?” adlı yazısında ailelere şu uyarılarda bulunuyor: “Bir afet sonrasında çocuk yalnızlıktan, okula gitmekten, karanlıktan vb. korkmaya başlayabilir. Hayali olaylar yaratabilir. Bazen çocukların davranışlarında gerileme söz konusu olabilir. Örneğin yatağını ıslatmak, parmak emmek, anneye yapışmak gibi… Bu davranışlar sadece çocuğun endişesinin işaretleridir. Onu anlayışla karşılamak, davranışlarına tepki göstermemek yararlıdır. Bu davranışların üzerinde durulmazsa, çocuğa gereken ilgi gösterilirse gerileyen davranışlar kısa sürede ortadan kalkar. Fakat aile tepki gösterirse bu davranışları daha uzun sürer.”

“Yaşa Göre Terapi Uygulayın ve Durumu Çocuklarla Paylaşın”

Depremi yaşayan, özellikle enkaz altında kalan çocukların ciddi bir psikolojik destek alması şart. TRT Haber’e konuşan Doç. Dr. Ekinci, yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor: “Depremi yaşayan çocuklara psiko-sosyal destek verilmeli. Bu çocuklara bugünden başlayarak bir yıl, belki de daha uzun süre boyunca bulundukları yaşa göre terapi yaklaşımları uygulanmalı. Küçük çocuklara oyun terapisi yapılırken daha büyük çocukların duygularını sözlü olarak ifade etmesini desteklemek lazım. Ailesinde veya yakınlarında kayıp olanlara profesyonel psikiyatrik destek verilmeli. Bu çocuklara terapi ve tedavi uygulamak da gerekli olabilir.”

Topraklarının yüzde 95’i deprem riski taşıyan Türkiye’de bu konuda bilinçli olmak son derece önemli. Doç. Dr. Ekinci, bu gerçeğin çocuklara doğru şekilde anlatılması gerektiğini vurguluyor: “Çocukları bulundukları yaşa göre de ayırmamız lazım. Okul öncesi çocuklara kabaca kurallar öğretilmeli. İlkokul, ortaokul çocukları ve ergenlere ise yaşlarına bağlı olarak algılayabilecekleri kapasitede net olarak anlatılmalı. Sorumluluklar da verilmeli. Bu hem çocuğun yaşayabileceği muhtemel bir depremde kendini koruyabilmesi için hem de genel anlamda kendini güvende hissetmesi açısından önemli.”