Yazmanın sadece bir eylem değil aynı zamanda insanın kendisini bulmasıdır diyen Tuğrul Karanfil, İşçi ve Sinema kitabı ile okurların karşısına çıktı. Kitap sinemada işçi yansımalarını anlatırken ilgili literatüre de katkıda bulunmayı amaçlıyor.

İstanbul Aydın Üniversitesi Drama ve Oyunculuk Bölümü’nde 8 yıldır eğitim veren Öğretim üyesi Tuğrul Karanfil’in İşçi ve Sinema adlı kitabı raflarda yerini aldı. Karanfil 360 sayfalık kitabında sinema sanatının algı üzerindeki etki gücünü konu ediyor. Kitabında kurgusal gerçeklik ile yaşamın gerçeği arasında kurulan bağa değinen Karanfil, bu bağın sinema üzerindeki önemine vurgu yaparak sinema sanatının kitlesel etki gücünü anlatıyor. Maden ve Otobüs filmleri üzerinden Türkiye işçi sınıfının beyaz perdedeki yansımalarını aktaran Karanfil ile yaptığımız söyleşide kitabın macerasını konuştuk.

Merhaba hocam, öncelikle söyleşi talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. İlk sorum sizi yazmaya iten sebeple ilgili.

Karanfil: “Yazmak bir aksiyon olarak tarihe not düşmek gibi. Bir tiyatro oyunu sırasında, sahnede ‘şu an’ meydana gelen, bir daha yaşanma ihtimali olmayan olayın çarpıcılığından ne kadar haz alıyorsam, satır üzerindeki sözcük dizilişleri ile silinmez imgeler yaratmaktan ve iz bırakmaktan da o kadar keyif alıyorum.”

Kitabı yazmaya ne zaman karar verdiniz?

Karanfil: “Kitabı yazmaya Sinema-Televizyon bölümünde okuduğum dönemde, yüksek lisans programı öğrencisiyken karar vermiştim. Kuşkusuz bu tür kararlar anlık bir refleksle alınmıyor; o vakte kadar okuduğunuz kitaplar, izlediğiniz filmler, araştırdığınız konular bir bilgi birikiminin oluşmasına zemin hazırlıyor ve sizi bu yönde üretim yapmaya teşvik ediyor.”

Kitabınızı ne kadar sürede tamamladınız?

Karanfil: “Kitaba yönelik yaptığım okumalar ve araştırmalar 1 yıl kadar sürdü; bu dönemde okuduğum metinlerdeki işime yarayabilecek bilgileri ayıklıyor, ilgili filmleri seyrediyor, daha sonra kitabımda kullanmak üzere arşivliyordum.”

Kitabınızı yazarken yaşadığınız ve sizi etkileyen olaylardan esinlendiniz mi?

Karanfil: “Sinema sanatı üzerine aldığım eğitim, kitap projemin hayata geçebilmesi için gerekli olan entelektüel altyapının oluşmasına büyük katkı sağlarken, sinemanın tarihsel seyrine şahit olmak, konuya daha geniş bir açıdan bakabilmemi olanaklı kılıyor.”

Kitabınızı yazarken en çok hangi konuya dikkat ettiniz ve en çok neye değindiniz?

Karanfil: “Tarihin farklı dönemlerinde öne çıkan sosyolojik olguların birbirinden bağımsız ve rastlantısal bir sıra ile meydana geldiğini, bu yolla tarih yazımına kaynaklık ettiğini düşünmüyorum. İngiliz emprizminin önemli temsilcilerinden David Hume, neden-sonuç arasındaki varoluşsal ilişkiyi “bağlantı” olarak değil; “bir araya gelme”, “art ardalık” diye tanımlasa da, ben de belli bir açıdan bakıldığında aynı fikirde olsam da kitaptaki tarihsel olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisinin tetikleyici, teşvik edici yönünü indirgemeci bir

tavırla vurgulamaya çalıştım. Bu bağlamda ekonomik parametrelerin sosyal kimliğimizin üzerindeki etkisine değindim. Zira ürettiğimiz sanat eseri, kimliğimizin ve birikimimizin bir uzantısıdır.”

“Kitabımda Cüneyt Arkın, Atilla Birkiye ve Bülent Vardar ile yaptığım röportajlara yer verdim.”

Kitap çalışmanız hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Karanfil: “Kitabı üç bölümde değerlendirmek gerekir: İlk bölümde Meşrutiyet’in ilanından beri Türkiye’deki değişen sosyoekonomik koşulları sebep-sonuç ilişkisi içerisinde irdelemeye, bir sosyal kimlik olarak “işçi” sözcüğünün kavramsal dönüşümünü anlatmaya, tüm bu parametrelerin beyaz perdeye yansımalarını aktarmaya gayret ettim. İkinci bölümde Yavuz Özkan’ın Maden (1978) ve Tunç Okan’ın Otobüs (1974) adlı filmlerine dair yaptığım incelemeyi örnek bir film analizi yöntemi olarak sundum. Üçüncü bölümde ise kitap boyunca öne sürdüğüm hipotezi destekleyebilmek adına Yeşilçam’a yakinen şahitlik etmiş bir aktör olarak Cüneyt Arkın ile edebiyat ve sinema ilişkisine ışık tutabilmek adına Atilla Birkiye ile sinemayı akademik bir bakışla irdeleyebilmek için Prof. Bülent Vardar ile yaptığım röportajlara yer verdim.”

Kitabınızı elinize aldığınızda neler hissettiniz?

Karanfil: “Büyük bir heyecan ve emeğimin karşılığını almış olmaktan dolayı duyduğum büyük bir mutluluk. Yayımlanmış ilk kitabım olması da bu ânı daha özel kılıyor. Yıllardır kitapevlerinin göz gezdirdiğim raflarında ya da internet sitelerinde kendi kitabıma rastlıyor olmak son derece keyif verici. Kitap ile olan ilişkimi sadece okuyucu olarak değil yazar olarak da var edebilmek benim için ayrıca mutluluk vesilesidir.”

Başka kitap çalışmalarınız var mı ya da düşünüyor musunuz?

Karanfil: “Evet, düşünüyorum. Yıllar önce yazdığım bir tiyatro oyunu vardı, metni sahneleyecek vakti henüz bulamadan senaryoya uyarlayıp filme çektim ve sanatta yeterlik programında öğrenciyken bitirme tezi olarak teslim ettim. Belki bu senaryoyu roman olarak yeniden düzenleyebilir ya da ilk hâline sadık kalarak tiyatro oyunu olarak yayımlayabilirim, henüz karar vermedim. Şimdiye kadar çeşitli konularda yazdığım, farklı bilim ve sanat dergilerinde yayımlanmış yazılarım var, bu yazıları derleyip kitap olarak basmak gibi bir niyetim de var. Gerek yazdığım makaleler gerek İşçi ve Sinema adlı kitabımın içeriğine bakıldığında hepsi araştırmaya dayalı bilimsel metinler. Bilimsel yazılar, yazarın duygu dünyasından tamamen arındırılmış olmalıdır. Ben ise biraz daha duygularıma yer verebileceğim, kurgusal bir karakterle kısmen de olsa iç dünyamı yansıtabileceğim bir atmosfer yaratmanın özlemi içerisindeyim. Buna aracılık edebilecek en ideal edebî tür ise kurmaca metinlerdir. Benim de aklımın bir köşesinde yeni bir roman çalışmasına başlamak gibi bir fikir yavaş yavaş belirmeye başladı.”

İnsanın kendini en rahat anlattığı yoldur yazmak. Duyguların, düşüncelerin, yaşamın ve hislerin yazıyla buluşması… Tuğrul Karanfil de kendini, birikimlerini ve düşüncelerini bizlere yazarak öğretmek, anlatmak, hatırlatmak istedi. Yaptığımız söyleşinin sonunda Karanfil’e verdiği yanıtlar için teşekkür ediyoruz.

HABER: EBRU AKCAN

FOTOĞRAF: Prof. Dr. SEFA ÇELİKSAP