Rusya-Türkiye diplomatik ilişkileri, İstanbul’da Rus büyükelçiliğinin açıldığı 1701 yılında kuruldu. Ancak, Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler bu tarihten çok daha eskilere dayanıyor. En başından beri gergin olan ilişkiler 1568’de patlayan Rus-Türk savaşıyla kanlı bir evreye girmişti. Bugün ise Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler oldukça sıcak bir ortaklığı barındırıyor. Biz de gündemdeki konular ve Rusya ve Türkiye arasında ortak iş birliği planlarının geleceği hakkında Uluslararası Politika ve Ekonomi Danışmanlığı Analitik Merkezi Başkanı Fikret Şabanov’un görüşlerine başvurduk.

Uluslararası Politika ve Ekonomi Danışmanlığı Analitik Merkezi Başkanı Fikret Şabanov ve muhabirimiz Yuliya Pokidova

Beş asırdan fazla devletlerarası ilişkiler olmasına rağmen tarihçiler bu ilişkilerin başlangıç noktasını, Prens III. Ivan’ın deniz ticaretiyle ilgili 30 Ağustos 1492’de Osmanlı Sultanı II. Bayazet’e gönderdiği mesajından itibaren alılar.İki ülke arasında yaşanan savaşlara ve birçok anlaşmazlığa rağmen günümüzde Türkiye ile Rusya arasında güçlü bir bağ kurulup pek çok alanda iş birliği devam ediyor.

1992’den Beri Ticaret Ortaklığı Devam Ediyor

Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 1992-1995 yıllarında yapılan ticari, ekonomik ve turizm alanında iş birliği anlaşmaları, Rus-Türk iş birliğine geniş bir alan açtı. Şu an Türkiye Rusya’nın ticaret ortağı. Aynı zamanda Türkiye, Rus gazının ikinci en büyük pazarı ve Rus turistler arasında en popüler tatil yeridir. Gazprom, LUKOIL, Rosatom, GAZ dahil olmak üzere birçok büyük Rus şirketinin Türkiye’de milyar dolarlık projeleri var. Rusya ile Türkiye arasında Mersin ilinde ilk Türk nükleer santrali olan Akkuyu’nun inşası için anlaşma yapıldı. Türkiye ise Rusya’ya bitkisel ürünler, tekstil ürünleri ve çeşitli ekipman sağlıyor. Gelecekte Türkiye ve Rusya, iki ülkenin kalkınmasına ve güçlü iş birliğine yol açacak yeni ortak projeler oluşturmayı planlıyor.

Yaşanan işbirliği ve sıcak gelişmeler hakkında görüşlerine başvurduğumuz Uluslararası Politika ve Ekonomi Danışmanlığı Analitik Merkezi Başkanı Fikret Şabanov geleceğe ilişkin oldukça iyimser bir tablo çizdi.

Rus-Türk İşbirliğin Geleceği

Türkiye ve Rusya ilişkilerini devam ettirmekte pek çok zorluk yaşadılar. Şimdi 21. yüzyılda, Rusya ile Türkiye arasında siyaset ve ekonomi alanında yeni bir ilişki ve iş birliği biçimi yaratmanın beklentileri nelerdir?

-İki devletin liderleri, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Sayın Vladimir Putin’in çabaları sayesinde, son iki yüz yıldır konuşulan ancak gerçekleşmeyen köklü değişiklikler yaşandı. Bu değişiklikler hem siyasi ilişkilerde hem de ekonomik ilişkilerde farklı yaklaşımlara sahip. Ancak Suriye çatışmasına ve Karabağ sorununa gelindiğinde farklı görüşlere sahip olan iki devlet istikrarlı iş birliği ve iletişim kurdu. Bütün sorunlara rağmen iki devlet arasında ekonomik gelişme devam ediyor. Örneğin Türkiye, Rusya Federasyonu’nu ekonomisinin ve nükleer enerji gibi belirli bir alanların gelişimine katılmaya davet ediyor. Bu durum aynı zamanda yatırımcı-teknoloji yazarı olan ve şirketin yönetimini Türkiye’ye devredecek olan Rus şirketi Rosatom’u da cezbetmektedir. Her zaman atomu değiştirmenin gerekli olacağı ve teknik kontrol, denetim ve hatta ürünlerin sertifikalandırılmasının gerekeceği unutulmamalıdır. Tüm bunlar Rusya Federasyonu ile ilişkileri birbirine bağlayacak. Bu çok stratejik bir alan ve herkesin bu alana girmesine izin verilmiyor.  İki başkan arasındaki kişisel ilişkilerin düzeyi, yüksek düzeyde bir iş birliğine işaret etmektedir. İş birliğinin genişletilmesinin daha fazla teşvik edilmesi, her iki halk için de daha olumlu etkilere yol açmalı. Bu durum ekonomik kalkınmayı ve maddi refahı iyileştirecek ve Kafkasya ile Uzak ve Orta Doğu bölgeleri gibi olası çatışma bölgelerinde yaşanan saldırıları azaltacaktır. Devletlerin güçlenmesini genişletmek için kişisel vw turist çıkarları da dahil olmak üzere, devletin ekonomik çıkarlarına sahip ticari şirketler düzeyinde her türlü yardımı sağlamanın gerekli olduğuna inanıyorum. Yine de Lev Gumilyov’un, iki halkın gelişmesi için büyük bir fırsat verecek olan Türk Slav Birliği’nin kurulmasına odaklandığını ve dikkatini bunun üzerine yoğunlaştırdığı hatırlanmalıdır.

Son zamanlarda Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ konusunda askeri harekatlar yaşandı. Sizce bu askeri çatışmalar Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri nasıl etkiledi?

-Kafkasya’da savaş olarak adlandırılan ve ardında yaşanan ilişkilerin formatının ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki askeri çatışmaların incelenmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilere dikkatli bakmak gerekiyor. Savunma Bakanlığı, Acil Durum Bakanlığı, istihbarat servisleri de dahil olmak üzere bakanlar ve ilgili devlet kurumları düzeyindeki iki liderin olumlu tutumunun, tarihi adaletin restorasyonu, Azerbaycan devletinin toprak bütünlüğü ve Sayın Putin ve Erdoğan’ın kişisel inisiyatifi sayesinde BM Güvenlik Konseyi’nin 4. kararının uygulanması için uygun bir zemin oluşturduğunu düşünüyorum.

İki ülkenin iş birliği halk için hangi perspektifleri açıyor?

-En önemli faktör, Rus şirketlerinin ve Rus ekonomik işletmelerinin ürünlerini Türkiye’ye minimum mali kayıp ve minimum zaman kaybı ile ihraç edebilmesidir. Rusya, Türkiye ve Azerbaycan, en kısa sürede oluşturulması gereken Nahçıvan koridorunu kabul etti, bu koridoru Rus şirketlerinin Türkiye topraklarına yatırımını hızlandıracak, Tekstil ve sebze ürünlerinin Rusya’ya ihracatını artıracaktır. Aynı zamanda hem tarım hem de tekstil alanlarında yüksek teknolojili iş birliğine yardımcı olacaktır. Karabağ ihtilafının hem Kafkasya’nın gelişmesi hem de Rus-Türk kalkınması için bir engel olduğundan dolayı Türkiye topraklarındaki yeni büyük sanayi projeleri için yatırımlar, Kafkasya’da bir barış köprüsünü kurmayı mümkün kılacak. Rusya’nın Kuzey Kafkasya açısından toprak bütünlüğünün ihlal edilmesine yol açabilecek bu durumun askeri bileşeninin sürekli gelişimi ve sağlanması açısından dış oyuncular için en tehlikeli noktaydı. Aynı zamanda Türkiye’nin Azerbaycan tarafında herhangi bir bölgesel savaşa çekilmesine de yol açacaktı. Bu iki devlet liderinin son iki yüz yıldır ilişkilerinde görülmeyen büyük bir tarihi atılım yaptığını düşünüyorum. Devletlerin onayı ve ilişki düzeyi barış ve düzen oluşturacak. Türk birlikleri ilk kez Rusya Federasyonu çıkar alanına girerek Azerbaycan topraklarında kaldılar. İlk kez 1993 yılından beri Rus birlikleri Türklerin rızası ile kendilerini Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarında buldular.  Bu güven, birlikte çalışabilecekleri bir fırsat yarattı. Karabağ sorunu güven düzeyinin en güzel örneklerinden biri, iş birliği düzeyinin canlı örnekleridir.

Yeni bir ekonomik dünya düzenine ve ABD başkanlık seçimlerindeki son gelişmelere geri dönersek, ABD yönetiminin yeni politikasının dünya ekonomisinin favorisi olduğunu ve dünya ekonomik ilişkilerinin şekil ve tonunu belirlediğini anlayabiliriz. Alternatif enerji kullanımı ülke ekonomisini ve kalkınmasını nasıl etkileyebilir?

-Buradaki en önemli şey; daha az enerji ve alternatif enerjiye odaklanan ekonominin gelişmesidir. Aksi takdirde, geliştirilmesinin temel dayanağı ucuz enerji olan ürünlerin maliyetini düşürmezsek, ekonomik gelişimimizde elbette geride kalabiliriz. Batı ve Avrupa’da bu sorunları çözmek için birkaç program kabul edildi. Yeni ABD Başkanı yeni programlar açıkladı. Bunlar alternatif enerjinin geliştirilmesini destekleyen ve doğal kaynakların, petrolün, gazın ve diğerlerinin kullanımını azaltan programlar.

Doğal kaynakların yerine ne geliyor?

-Endüstriyel tesislerin ve yüksek teknolojilerinin üretiminde hidrojenin enerjide kullanılması olan yeni bir hidrojen stratejisi ile değiştiriliyorlar. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin sadece Rusya, Azerbaycan ve diğer ülkelerle birlikte gaz sektörünün veya gaz merkezinin gelişimini değil, aynı zamanda alternatife dayalı gelişimi için yeni bir model oluşturması gerekiyor. Endüstrinin, endüstriyel hane halkı tüketicileri için alternatif enerji, yani bu durumda hidrojen temelinde ürünlerinin yeniden üretimine aktarılması da gereklidir. Avrupa Birliği’nin hidrojen enerjisine geçiş konusunda bir beyanname kabul etmesi ve ayrıca 2030 yılına kadar özel bir program benimsemesi boşuna değil. Tüm ekonomi, tüm otomobil arabaları, şirketleri, fabrikaları tümü alternatif enerjiye geçmeli ve bunu ana bileşeni hidrojendir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin bu alana olabildiğince hızlı bir şekilde yoğun yatırım yapması, ekonomisini, ekonomik kalkınmasını ve her türden sanayiyi yeniden biçimlendirmesi gerekiyor. Unutmayın, her yıl karşı karşıya olduğumuz ekolojik felaket, şu aşamada insanlık için giderek daha fazla önem kazanıyor.  Dünya toplumu, er ya da geç doğal afetlerle uğraşmayan, çevre sorunları ve atmosfere salınan emisyonlarla uğraşmayan ve alternatif enerjiye geçmeyen ülkeler hem siyasi hem de ekonomik olarak mahkumdur.

Haber: Yuliya Pokidova